Günümüzde Türkiye ve Dünya genelinde nüfusun şehirlerde yoğunlaşması ve yaşamımızın neredeyse %90’ını kapalı ortamlarda geçiriyor olmamız, bu ortamların ısıtma, soğutma ve havalandırma ihtiyacının daha fazla artmasına neden oluyor. 2020 yılı Şubat ayı içinde DSÖ tarafından Pandemi olarak kabul edilen Covid-19’un hava yolu ile bulaşan bir hastalık olması, hem binaların hem de insanların sağlığı ve konforu için taze havaya ve doğal olarak havalandırmaya olan ihtiyacı daha da önemli bir hale getirdi.  

Son yıllarda ülkemizde ve dünyada ısınma için harcanan enerjinin azaltılabilmesi amacıyla binalarda izolasyon kalınlıkları arttırılmakta ve infiltrasyon ile oluşacak ısı kayıpları azaltılması için de daha sızdırmaz binalar inşa edilmektedir. Bu konudaki regülasyonlar ve teşvikler de bu çalışmaların etkin bir şekilde binalarda uygulanmasını sağlıyor. Ancak binaların bu anlamda artan kalitesi, havalandırma ihtiyacını daha önemli hale getiriyor. Eski nesil binalarda infiltrasyon yolu ile veya camlar açılarak yapılan doğal havalandırma artık mümkün görünmüyor. Özellikle çok katlı ofis binalarında ve rezidans tipi konutlarda doğal havalandırma yapmak teknik olarak neredeyse imkansız hale gelirken, 100% taze havalı, filtreli ısı geri kazanımlı havalandırma cihazlarıyla mekanik havalandırma yapılması gerekiyor. 

Yapılan araştırmalarda bir insanın günde yaklaşık 12 ila 30 m³/h aralığında bir taze havaya ihtiyaç duyduğu biliniyor. Basitçe hayal edebilmemiz için 30 tane çamaşır makinasını üst üste koyduğumuzda oluşan hacim kadar diyebiliriz. Kapalı ortamda bulunan bir insan için bu miktardaki taze havayı her saat ortama sevk etmek ve kirlenmiş havayı tahliye etmek gerekir. Bu havayı aynı zamanda ısıtmak, soğutmak ve filtre etmek gerekir. Isınma ve soğutma ihtiyacı anlık olarak hissedilen ihtiyaçlar olması dolayısıyla bütün dünyada ve ülkemizde binalarda öncelikli olarak çözümlenen konulardır. Ancak tek başına yeterli olamamaktadır. Havalandırma ve taze hava ihtiyacı ise kapalı ortamlarda belli bir süre vakit geçirdiğimizde içerdeki hava kalitesinin bozulmaya başladığının hissedilmesi, baş ağrısı, konsantrasyon azalması, öğrenme güçlüğü gibi yan etkiler ile anlaşılır. Uzun vadede ise kötü iç hava kalitesi grip, alerji ve akciğer hastalıkları gibi daha ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Etkileri ısıtma ve soğutma gibi hemen hissedilmez. Ancak insan sağlığını en fazla etkileyen etkendir. 

Havalandırma ve taze hava ihtiyacı konusunda son yıllarda daha fazla farkındalığın oluştuğunu gözlemlemekteyiz. Özellikle yetersiz havalandırmadan kaynaklı olarak binalarda oluşan küf, nem, kötü koku gibi etkenler “hasta bina sendromu” dediğimiz oluşuma neden olmakta, bu da toplum sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. Ancak yeni binaların tasarımlarında, ısıtma ve soğutmanın yanında havalandırma ihtiyacı da göz önüne alınmaya başlandı. Doğal havalandırma ihtiyacının artması enerji giderlerinin artması anlamına da geliyor. Bu konuda gelişen teknolojiler ve sistemler taze havanın ekonomik olarak soğutulup ısıtılması ve enerji geri kazanımı yolu ile ısıtma ve soğutma ihtiyacının azaltılması gibi çözümler ile minimuma indirilmeye çalışılıyor. 

İnsanlar ve binalar için havalandırma ve taze hava teknik olarak bir zorunluluktur. Havalandırma ve iç hava kalitesi konusunda farkındalığın artması bizleri daha sağlıklı binalarda ve daha konforlu olarak yaşamamıza olanak sağlayacaktır. Bu konudaki teknolojik gelişmelerin ve yenilikçi yaklaşımların, toplum sağlığı ve ilerde karşılaşma olasılığımız olan yeni pandemilerin daha az hasar ile atlatılmasına katkısı olacağını düşünüyoruz. İSKİD olarak “havandegissin.org” ’u sağlık ve verimlilik için gerekli olan iç hava kalitesi konusunda farkındalık yaratma amacıyla, güncel bilgilerin yer aldığı bir internet sitesi olarak hayata geçirdik. Bu konuda daha fazla bilgi almak için sitemizi ziyaret etmenizi de öneririz.