İSİB SEKTÖR STRATEJİ ÇALIŞTAYI YAPILDI HAVALANDIRMA SİSTEMLERİNİN ÖNEMİ OKUL İÇİ HAVA KİRLİLİĞİ VE SAĞLIK ETKİLERİ YOĞUN BAKIM STANDARTLARI VE İNSAN FAKTÖRÜNÜN HASTANE ENFEKSİYONLARINA ETKİLERİ SYSTEMAIR İLE OKULLARDA OPTİMUM İÇ HAVA KALİTESİ GALATAPORT İSTANBUL’A DAIKIN İMZASI MANTOLAMANIN ‘İYİSİ’ BONUS 16 CM TAŞ YÜNÜ İLE AĞAOĞLU ÇEKMEKÖY’ DE MEVAMALL AVM -ANKARA PROJESİNDE TERCİH YİNE ATLANTIK SU KAYNAKLI ISI POMPALARI OLDU MITSUBISHI ELECTRIC YARININ ÜRETİM ANLAYIŞINA YÖN VEREN ROBOTLARINI SERGİLEDİ YEŞİL ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNÜ DİKKATE ALAN ŞİRKETLER VERİMLİLİĞİNİ ARTIRIYOR İKLİMSA VE UGETAM, GES ALANINDA UZMAN PERSONEL İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞACAK ASHRAE’NİN GLOBAL HVACR SUMMIT VE RAL CRC TOPLANTISI 400’Ü AŞKIN TEMSİLCİ İLE İSTANBUL’DA YAPILDI SAĞLIK, KONFOR VE ENERJİ VERİMLİLİĞİ” ARASINDAKİ İDEAL DENGENİN KURULMASI ÖNEMLİ İZOCAM BAYİLERİNİN SON DURAĞI “BEYAZ ŞEHİR” BELGRAD OLDU ÇUKUROVA ISI’NIN FABRİKALARIN ENERJİ TASARRUFUNA KATKISI BÜYÜK

25 YILLIK TECRÜBEDEN DOĞAN YENİ BİR MARKA: AIOLOS AIR

Aiolos Air Genel Müdürü Ozan Atasoy: "Teknolojiyi siz üretmemiş olabilirsiniz ama siz özgün olarak o teknolojiyi kullanabilirsiniz. Bizim yaptığımız şey aslında bu."

 

Bu ay yeni bir marka yaratan ve tüm tecrübelerini bu marka aracılığıyla sektörle de paylaşmak arzusunda olan, Aiolos Air Genel Müdürü Ozan Atasoy ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. 

 

İlk olarak şirketinizin faaliyete geçiş sürecini ve kurulum hikâyenizi bize anlatır mısınız?

 

Sektörde bu sene benim yaklaşık 24. senem, uzunca yıllar profesyonel olarak çalıştım. İlk öğrenci olarak girdim rahmetli Vural Bey’in şirketi HSK’ya. Tabi o zamanki hayattan beklentileriniz, işten beklentileriniz farklı oluyor. Bir masanız, bilgisayarınız olması bile büyük bir şeydi. İlk olarak orada kendi adıma bir şeyler başarmaya başladım. Devamında 2001 senesinde, zor bir zamanda Alarko’ya geçtim. Orada da belirli kademelerde görev yaptım. Burada şirketin kurumsal ve uluslararası bir şirket olmasının verdiği motivasyon vardı ama o da belirli bir süre sonra doyuma ulaşıyor. Bazı şeyler şans bazı şeyler kısmet dersiniz, ben bunlara kısmet diyorum; sonrasında Ziehl-abegg Türkiye’ye giriş yapacaktı, bana ulaştılar ve anlaştık. Bir şirketin başında yönetici olarak başladım, genel müdürlüğünü yaptım. Sonrasında Trox geldi. Ziehl-abegg’ten Trox’a geçmiş oldum. 7,5 sene de oranın başında bulundum. Belli bir süre sonra artık kariyer olarak doyuyorsunuz, belli hedeflerinize de ulaşıyorsunuz. Sonrasında bir Türk şirketinde tecrübelerimi aktarmak istedim. Ama karşılıklı yapılar çok fazla uymadı. Dolayısıyla artık dedim ki benim kendi vaktim gelmiş, benim kendi hayallerimi, kendi şirketimde gerçekleştirmem lazım. Tabi şartlar da artık o noktaya gelmiş ve bu fikir ortaya çıktı.

 

Ne istediğimizi biliyoruz ama ne yapmak istediğimiz belli değil. Biz de arayışlara başladık. Başlangıç sürecinden bu yana yaklaşık bir sene oldu. O arayışlar içerisinden de şöyle bir vizyon oluştu; dedik ki herkesin yaptığını yapmayalım, çünkü zaten pazar oturmuş, büyümüş ve belli bir noktaya gelmiş. Firmalar pazar paylarını almışlar ve aynı zamanda da Türkiye bir ekonomik krizin içerisinden geçiyor. Dolayısıyla küçülen bir pazarda yeni bir firma, herkesle rekabet içerisine girecek bir firma olarak pazara girmek hiç mantıklı bir şey değil. Biz yeni bir şeyle girelim dedik, tabi bunu da oturtturmak için belli bir zaman geçecek ve o zamanın sonunda da ekonomik şartlar da düzelme eğilimine girecek, biz de pazarda hazır duruma geliriz ve dolayısıyla yenilikçi ürünümüzle başarılı oluruz diyerek yola çıktık.

 

O anlamda da HybriCool dediğimiz ürünümüzü geliştirmeye başladık. Endirekt evaporatif soğutmalı bir klima cihazı ve dünyada da baktığınızda aslında niş bir konu diyebilirim. Herkesin yapmadığı, arkasında ağır bir mühendislik olan bir ürün. Bu ürünle yola çıktık ve bir sene içerisinde ürünümüzü geliştirdik. Bu arada tedarikçilerimizde değişiklikler oluştu. Bundan yaklaşık iki ay önce de pazara çıktık. Pazarda ürünümüzü tanıtıp belli bir pazar payı elde etmeye çabalıyoruz.

 

Tabi bu ürün gamımız içindeki merkezi sistem bir ürünümüz. Bir de bizim bireysel havalandırma sistemleri dediğimiz ürünlerimiz var. Aynı şey orada da söz konusu. Avrupa’da çok büyük bir pazar haline gelmiş olan bireysel havalandırma sistemleri. Orada da çok inovatif yaklaşımlar var. Çok basit bir şekilde, çok yüksek enerji verimliliği üreten ürünler var.

 

İki tane Alman ortağım var. Onlar zaten bu işlerin içerisindeydiler. Dolayısıyla Almanya’da, Avrupa’da çok yaygın olarak kullanılan bir sistemi Türkiye’de satışını, pazarlamasını, pazar oluşturulmasını gerçekleştirmek üzere birtakım faaliyetler içerisine girdik.

 

Her iki ürün gamımızda da üretici biz değiliz. Ama mühendislik bizim, tasarım detayları bizim, marka bizim, ürün bizim ama partnerlerimiz var. Türkiye’de Venco ile anlaşma yaptık. Bu HybriCool ürünümüzü onlar üretiyorlar. Almanya’daki ürünümüzü de Almanya’nın en büyük üreticilerinden bir tanesi hem Almanya için hem diğer ülkeler için yine bizim kendi markamızda bize üretim yapıyor. Yola çıkışımız böyle.

 

Türkiye’de daha önce olmayan bir sistem mi?

 

Türkiye’de daha önce ufak ufak girişler oldu ama çok yaygınlaşamadı. Biz biraz daha farklı bir metot, farklı bir tanıtım, farklı bir pazarlama yoluyla, nispeten biraz daha farklı bir ürünle pazara giriyoruz. Ama bu, pazarının oluşması zaman alacak bir ürün. İhtiyaç ama bunun ihtiyaç olduğunun farkındalığının oluşması lazım. Fırsat buldukça da sizler gibi sektörel basında, özellikle değiniyorum ki yavaş yavaş o algı oluşsun. Sadece bende değil sektörümüzdeki diğer firmalarda da aynı algı oluşsun. Yani bir pazar oluşacaksa tek firma bayrağı taşıyarak bir pazar oluşmaz. Birkaç firma bu konuyu cazip görür ve işin içerisine girer ise işte o zaman pazar oluşur. Biz de o pazardan kendi adımıza düşen payı alırız diye düşünüyorum. Bütün ürün gamımız için aslında bunlar geçerli.

 

Bize ürünlerinizden biraz daha detaylı bahseder misiniz?

 

Akılcı mühendislik çözümleri ve IoT teknolojileri ile sunulan Aiolos Air ürünleri kullanıcı dostu olarak teknolojiyi kolay kullanılabilir bir formda sunuyor.

 

Hybri Cool Endirekt Evaporatif Soğutmalı Klima (IEC) cihazları, evaporasyon enerjisinden faydalanarak çok yüksek verimlilikte doğal soğutma sağlıyor. %100 taze hava ile çalışan Hybri Cool IEC ünitesi herhangi bir mekanik soğutmaya ihtiyaç duymadan evaporasyon enerjisi ile ve çok yüksek ısı geri kazanım kapasitesi yardımı ile taze havayı iç ortam sıcaklıklarının altında değerlere kadar soğutuyor. Bunu yaparken iç ortam nem değerlerine olumsuz bir etki yaratmamaktadır. Yüksek iç yüklerin ihtiyaç duyulduğu yapılarda ise ilave soğutma ihtiyacını yine yüksek verimli mekanik soğutma çözümleri ile sağlıyor. Özellikle taze hava soğutma yükünün fazla olduğu %100 taze havalı sistemlerde enerji maliyetlerini 50% den fazla azaltan Hybri Cool IEC cihazı soğutma için ihtiyaç duyulan yükün azalması ile soğutma tesisatında sağladığı avantaj ile ilk yatırım maliyetinde de kayda değer bir tasarruf yaratarak yatırım bütçenize önemli katkılar sağlamaktadır

 

"BAZEN BİLDİKLERİMİZİN, ALIŞKANLIKLARIMIZIN DIŞINA ÇIKMAMIZ LAZIM"

 

Şu anda hepimizin en çok duyduğu, iklim değişikliği, yenilenebilir enerji, enerji tasarrufu ve dijitalleşme gibi konular. Firma olarak bu konulardaki görüşünüz nedir?

 

Tabi vizyonumuzdan bahsettim, işlenmemiş konular, enerji verimliliği konuları ki şu anda Dünya’da çok büyük bir trend. Türkiye’de de keza çok ön plana çıktı. 

 

Firma olarak çıkış noktamız zaten bu. Bizim üç tane ana amacımız var. Bizi aşan ana amacımız diyelim, şirketin var olma amacı. Bir ürünlerimiz enerji verimli olacak, iki doğaya saygılı olacak, üç insan konforunu arttıracak. Kullanım konforuyla yaşam konforunu arttıracak. Şimdi bu çok büyük bir çerçeve, asıl büyük resim bu. Biz herhangi bir ürünü portföyümüze katmak istediğimiz zaman baktığımız kriter bu; ürün enerji verimli mi? İnsan konforuna yönelik bir ürün mü? Ve doğaya saygılı mı? Şimdi bu üç ana hedefin altında enerji verimliliği denildiği zaman yeni teknolojileri kullanmamız lazım, bunları araştırmamız lazım. Bazen bildiklerimizin, alışkanlıklarımızın dışına çıkmamız lazım. Yani kafamızı kumdan çıkarmamız lazım. O şekilde bakıyoruz. 

 

Doğaya saygı dediğiniz zaman, şu anda biliyorsunuz sektörümüzün de gündeminde, derneklerde de işliyoruz bu konuları. Gazlarda, özellikle GWP dediğimiz Global Warming Potential (Bir Sera Gazının Küresel Isınma Potansiyeli) değerini düşürmek adına çok ciddi kısıtlamalar geliyor. Hatta geldi, tarihleri konuldu. Biz bunlara adapte olmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla o anlamdaki değişimi de gözetmek durumundayız. Yani ürettiğimiz ürün enerji verimli olduğunda zaten enerjiyi az tüketmesinden dolayı kendinden doğaya saygılı, ama ürünün içerisinde kullandığımız ekipmanların da doğaya olan etkilerini minimize etmek gerekiyor. Biz de bunlara dikkat ediyoruz.

 

Bir diğeri konu olan ‘’insan konforunu arttırmak’’ dediğimizde, bizim firmamıza yansıması nasıl bunun? Her iki ürün gamımızda da maksimum ölçüde taze hava ile kullanılan, %100 taze hava ile çalışan ürünler diyebilirim. Taze hava insanların en temel ihtiyacı. Yani bir insan saatte – standarttan standarda göre değişiyor ama- 12 metreküpten 30 metreküplere kadar hava tüketiyor. Metreküp dediğimiz, bir çamaşır makinasını hayal edin ve bunun otuz tanesini üst üste koyun. Bu miktardaki havanın içerisindeki oksijeni bir kişi bir saatte tüketiyor. Dolayısıyla bu havayı insanlara vermemiz lazım ki insanlar konfor içerisinde ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilsinler. 

 

Başka bir konu, şu anda Avrupa’da çok yaygın olarak tartışılıyor ve regülasyonlar buna göre değişmeye başladı. Filtrasyon konusu; şimdiye kadar biz kaba filtre koysak yeter diyorduk dışarıdan aldığımızda. Ama şehirler kirleniyor, atmosfer kirleniyor. Dolayısıyla belli filtrasyonun altındaki filtreden geçmiş hava neticesinde, insan belki bir konforsuzluk hissetmiyor ama araştırmalar kanıtladı ki insanı, ciğerlere yapışıp yavaş yavaş kanser gibi hastalıkları, astım gibi hastalıkları tetiklediği gözlemlenmeye başlandı. Yani bizim içeriye verdiğimiz havayı belli bir filtrasyon kalitesinden geçirmemiz lazım. Bu da bir insan konforu. Tabi bunları yaparken en enerji verimli şekilde yapmak lazım. 

 

"ENDİREKT EVAPORATİF SOĞUTMALI ÜRÜNÜMÜZDE KURDUĞUMUZ OTOMASYON ALTYAPISI DÜNYADAKİ İLK UYGULAMA OLACAK BİR IoT TEKNOLOJİSİ"

 

Diğer tarafı da teknoloji diyoruz, IoT diyoruz mesela. IoT bir sistem, bir yapı. Asıl IoT teknolojisinin çıkış noktası, bizim daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir veriyi ürünlerden, cihazlardan hatta ileride insanlardan anlık olarak elde etmek. Şimdi biz bu veriyi ne yapıyoruz? Asıl sorulması gereken soru bu. Biz IoT teknolojisini üretmiyoruz. Teknoloji şirketlerimiz var, bugün lider ülkelerin teknoloji şirketleri genelde yabancı kaynaklı. Yani var olan bir teknoloji var. Şimdi bu teknolojiden biz maksimum nasıl faydalanabiliriz? Biz bunu da kullanım kolaylığı sağlayarak insan konforunu arttırmak istiyoruz ve bunu ürünlerimize yansıtmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda o veriyi, hem sağlıklı bir hava ile iklimlendirmeyi insanlara sağlayabilmek için kullanıyoruz hem de bunu enerji verimliliği anlamında kullanmaya çalışıyoruz ve en önemlisi de bunu sürdürülebilir bir şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla IoT teknolojisi iki ürünümüzde de mevcut. Zaten daha tasarım aşamasındayken bu teknolojileri kullandık. Hatta hibrit ürünümüzde, endirekt evaporatif soğutmalı ürünümüzde kurduğumuz otomasyon altyapısı dünyadaki ilk uygulama olacak bir IoT teknolojisi. O ürüne özel olarak dünyada ilk uygulama olacak. Biz bunu niçin kullanıyoruz? Mesela filtre diyoruz; bir filtre kirlenmesi dediğimizde normalde buradan bir dijital sinyal alınıyor. Örneğin bir filtrede 400 Pascala gelince sinyal ver, ben yeni filtre ile değiştireyim şeklinde ayarlanıyor. Artık ürünlerde biz tasarımımızı yaparken, binaları tasarlarken maksimuma göre tasarlıyoruz. Dolayısıyla ona göre de ürünlerimizi tesis ediyoruz. Şimdi o maksimumdaki kullanım, toplamdaki kullanımın %1-3’ünü geçmiyor. Ama geri kalan kullanım genelde daha az miktarda veya daha az hava debilerinde oluşuyor. Hava debisi azaldığı zaman o filtre ayarlanan kirlenme oranına belki ömür boyu gelmiyor ve o kirli filtre ile kullanım devam ediyor. Bunun kullanıma göre kirlenme eğrisinin izlenmesi lazım. Biz bunu IoT teknolojisi sayesinde uzaktan izleme ile kullanmaya göre kirlenmesini ölçüp, bunu değiştirmemiz lazım ki fazla enerji harcamayalım artı kirli bir filtreyle de havayı iç ortamlarımıza göndermeyelim. Temizlemiş olalım ki iç ortam hava kalitesini de korumuş olalım. Biz bu teknolojiyi burada kullanıyoruz. Bu teknolojiyi aynı zamanda işletme bakım giderlerini azaltmak için de kullanıyoruz. Ürünümüze eğer müşterimiz izin verirse bu alt yapımız mevcut, Cloud Base Application dediğimiz bir teknoloji var cihazın içerisinde. Bulut ortamında bütün verileri topluyoruz ve oradan eğer müşterimiz bize izin verirse biz uzaktan erişimle ürünü 24 saat, 365 gün izleyebiliyoruz. Üründe ters giden bir şey var ise, ürün daha arızalanmadan- çünkü en pahalı tamirat arızalı ürün tamiratı – önleyici tedbirimizi alıp o cihazın sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasını temin ediyoruz. İşte biz teknolojiyi burada kullanıyoruz. Teknolojiyi biz üretmedik. Ama o teknolojinin akıllı kullanımını yapmak lazım. Dolayısıyla bakış açımızda bu. Kaldı ki araştırmalar gösteriyor ki vaktimizin %90’ını biz kapalı ortamlarda geçiriyoruz. Yaşam şartları bizi buraya getirdi. Bizim değiştirebileceğimiz bir şey değil. Dolayısıyla kapalı ortamlardaki havanın konforu bizler için çok önemli hale geldi. Aynı zamanda da kapalı ortamları şartlandırmak için harcadığımız enerji çok önemli hale geldi. Biz ürünlerimizde bunların hepsini sağlamaya çalışıyoruz. Yani taze hava ihtiyacı olan her yerde bizim ürünümüz çok enerji verimli bir şekilde, maksimum konforda hizmet sunabiliyor.

 

"YENİ BİR ÜRÜN ORTAYA KOYMAK ÇOK ZAMAN ALANBİR KONU"

 

Bu süreçte sizi yoran, zorlayan bir konu oldu mu? Oldu ise bizimle paylaşır mısınız?

 

Bireysel zorluk olarak yeni kurulan bir şirketin zorluğu anlamında; şimdi yeni bir marka ortaya koyuyorsunuz, yeni bir şirket ortaya koyuyorsunuz. Markanın bilinirliğini arttırmak için bir yatırım yapıyorsunuz. Devamında yeni bir ürün ortaya koyuyorsunuz. Yeni bir ürün ortaya koymak çok zaman alan bir konu ve bunu da farklı yapmaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla en çok zorlandığımız konu bu diyebilirim. Özgün olmaya çalışıyorsunuz. Özgün olmak demek birisinin yaptığının aynısını yapmak değil. Teknolojiyi siz üretmemiş olabilirsiniz ama siz özgün olarak o teknolojiyi kullanabilirsiniz. Bizim yaptığımız şey aslında bu. Dolayışla bunlar kolay şeyler değil ve zaman alan şeyler. Yola çıkarken kısıtlı kaynaklarla çıkıyorsunuz. Sadece kaynak denilince finansal kaynak anlaşılıyor ama bu değil tek başına. İnsan kaynağınız, bilgi kaynağınız, zamanınız bunların hepsi birer kaynak. Yani pazara çıkana kadar bir senelik bir süreç harcıyorsunuz, bir sene sonra pazara çıkıyorsunuz, projelerin gerçekleşmesi belli bir süreç alıyor. Yeni başladığınız bir firmada, yeni başladığınız bir üründe bunun size dönüşü minimum bir buçuk, iki seneyi alıyor. Dolayısıyla bu bir buçuk, iki senelik süreci göze alıp yola çıkmak lazım ve bu süreç içerisinde kaynaklarınızı çok doğru kullanmanız lazım. En zorlandığımız konu aslında bu diyebilirim. 

 

Uzunca bir zamanın sonunda, tabi bu zor bir şey ama hayata geçirdiğiniz zaman da o kadar güçlü oluyorsunuz ki; kendi markanız, kendi ürününüz ve kimseye bağımlı değilsiniz. Pazarı oluşturduğunuz zaman ilk yola çıkanlardansınız. Dolayısıyla en çok tercih edilen firma olabiliyorsunuz ve bir değer yaratıyorsunuz. 

 

Bakın ilk yola çıktığımızda şunu yapabilirdik, hala daha yapabiliriz; bilindik bir markanın temsilciliğini alırsınız, zaten pazarınız ve müşterileriniz belli olur. Bu şekilde alıp-satabilirdik. Ama ne kadar yürütebilirsiniz bunu ve ne kadar başarılı olabilirsiniz? Bu şekilde yapan bir sürü firma var. Onun içerisine kattığınız katma değeriniz çok az. Dolayısıyla o katma değer kadar bir değer yaratıyorsunuz ama o değeri herkes yaratabilir. Ama burada yarattığımız değer; bir ürün değeri, bir marka değeri, bununla beraber bir satış-pazarlama değeri. Bu değerleri yarattığınız zaman çok daha farklı bir konumda oluyorsunuz. En zor olan kısım burası ve burada çok ciddi yol kat ettik diyebilirim.

 

"KÜÇÜK BİR PAZARDAN BÜYÜK BİR PAY ALMAKTANSA, BÜYÜK BİR PAZARDAN KÜÇÜK BİR PAY ALMAYI TERCİHEDERİM."

 

Bireysel olarak 24-25 yıllık bir sektör geçmişiniz mevcut. Tüm bu birikim ve tecrübelerinize göre Aiolos Air sektöre ne katacak? 

 

Yeni bir alan, yeni bir pazar yaratıyoruz. Ve bu pazarda biz yola çıktık. Başarılı olursak emin olun herkes üretecek, herkes yapacak. Yapmalarını da arzu ederim ki pazarı o zaman daha da büyütürüz. Dolayısıyla küçük bir pazardan büyük bir pay almaktansa, büyük bir pazardan küçük bir pay almayı tercih ederim. Bu size daha fazla şey katar. Ama tabi buna da hazırlıklı olmak lazım. Çünkü her ürünün doğuşu vardır, bir yükselme eğrisi vardır, belli bir noktada zirveye ulaşır. O zaman herkes bakar, burada güzel bir ürün varmış, pazar da oluşmuş diye. İnsanlar artık soruyorsa bu ürün sizde de var mı diye; orada herkes ürüne girer. Ondan sonra artık serbest salınıma bırakılması gerekir ve şöyle bir hata yapmamak gerekir; bu bizim sektörümüzdeki bütün firmalar için geçerli. Ben bir ürünle, bir sistemle, bir yapıyla başarılı oldum ve bu hep böyle gidecek. Öyle gitmiyor. O serbest salınıma bıraktığınız noktada da belki ilk başladığınız anki katma değerleri alamıyorsunuz. Ama hala bir değer alabiliyorsunuz. Yani bir katkı alabiliyorsunuz ve belli bir süre sonra da artık o üründen çıkıp veya kendi halinde gidebiliyorsa kendi haline bırakıp sizin başka şeyleri ortaya koymanız lazım. Dolayısıyla bir şeyle başarılı olmak onun ömür boyu sizi başarılı kılacağı, ömür boyu size bir gelir yaratacağı anlamı taşımaması lazım. 

 

"ORTAKLARIMLA BERABER SEKTÖR TECRÜBEMİZ 80 SENEYİ BULUYOR"

 

Vizyonumuz gereği, kuruluş amacımız gereği bu ürünlerle şu an pazara girdik ama çantamızda her sene bir veya birkaç ürün sunabilecek kadar projemiz var. Bu ürünü pazara %100 tamam artık gidecek değimiz noktada- tabi satış ve pazarlama faaliyetleri kesintisiz ve daha arttırarak devam edecek- ama mutfakta biz bir sonraki ürünümüze hazırlamaya başlıyor olacağız. Dolayısıyla biz bunu sürdürülebilir bir şekilde yapmayı hedefleyerek yola çıktık. Yoksa bunun farkındayız; yeni bir şey buldunuz veya yeni bir pazar yarattınız, herkes aynı pazarın içerisinde, o pazar oluştuğu zaman girecek ve orada da bir rekabet ortamı olacak. O rekabette; sert bir rekabetin içerisine girmektense biz başka ürünle yine aynı pazarı oluşturabiliriz. Bizim aslında en büyük gücümüz de burada diyebilirim. Ortaklarımla beraber sektör tecrübemiz 80 seneyi buluyor. Dolayısıyla yeni bir firmayız, neredeyse bir senelik bir firmayız diyebilirim; bir senelik bir firmada 70-80 yıllık bir tecrübe var. Dolayısıyla bu tecrübe ile biz bunları yapabileceğimize inanıyoruz. Öyle de yola çıktık.

 

"İNOVASYON BİR FİKİR VE BU FİKRİN HAYATA GEÇİRİLMESİ"

 

Bize birazdan inovasyon ve ar-ge’ye bakış açınızdan bahseder misiniz?

 

Biz bunu nasıl başaracağız? Şimdi dünyada büyük bir değişim var. En başta bunu görmek lazım. Sektör olarak da görmemiz lazım. Az evvel gazlardaki değişimden bahsettim, enerji verimliliği değişimlerinden bahsettim, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki değişimlerden de bahsetmek lazım. Avrupa birliğinin mesela 20-20-20 hedefleri vardı biliyorsunuz; sera gazlarının %20 azaltılması, enerji verimliliğinin %20 arttırılması ve %20 de yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ettiğimiz enerjinin arttırılması. Bu hedeflere de 2020 yılında ulaşmayı hedefliyorlardı. 2019 senesindeyiz ve şu anda bu hedeflerin %16’sına ulaşabildiler. İlk hedefler belirlendiğinde 2012 senesi idi, yani sekiz senede gelebildiğimiz nokta bu. Bir sürü regülasyonlar, standartlar, zorlamalar, denetimler, yasaklar olmasına rağmen buraya kadar gelinebildi. Lakin orada durmuyorlar, şu anda bu hedefler 27-27-27 olarak revize edildi ve 2029 senesine kadar da bu hedeflerin gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Yani %20’ye ulaşamamışken %27 hedefleniyor. Şimdi bu büyük bir değişim yaratıyor. Yani şu demek; şimdiye kadar bildiğimiz her şeyi unutup, farklı şeyler yapmamız lazım. Dolayısıyla biz ilk ürünlerimizden bu değişim trendlerine uygun ürünlerle yola çıkmayı öngördük. Bundan sonra pazara sunacağımız ürünler de bu vizyona uygun ürünler olması gerekiyor. Tabi bunları yapmak için inovasyon yapmanız lazım. Yeni bir inovasyon dediğiniz laboratuvara kapanıp, günlerce çalışmak değil aslında. İnovasyon bir fikir ve bu fikrin hayata geçirilmesi. Bizim bu anlamda çok fazla fikrimiz var. Ben şahsi olarak zaten sürekli yenilikleri takip etmeye çalışırım, sürekli yeni teknolojileri görmeye çalışırım ama bu sadece teknolojiyi takip etmek değil bunu hayatınıza, ürününüze, şirketinize, içinde bulunduğumuz sosyal çevreye bunu nasıl adapte ederiz diye düşünmeliyiz. Zaten kafam hep böyle çalışıyor ve ortaklarımın da düşünce yapısı buna çok uygun. Dolayısıyla biz bu yenilikleri dünya genelinde takip edip, nereye gittiğini görüp, geliştireceğimiz yeni ürünleri de bu gözle aslında pazara sunmak istiyoruz. Şimdi siz fikri oluşturuyorsunuz ki bu HybriCool ürünü de böyle ortaya çıktı. Fikir ortaya çıktığında ve o gözle bakmaya başladığınızda, bakıyorsunuz ki sizin gibi düşünen firmalar var veya mutfaklarında bunu geliştirmişler, ama pazara sunmak isteyen firmalar var. İşte o firmalar ortak müştereklerde sizinle buluşmaya başlıyorlar. Ondan sonra bunu hayata geçirmek için, o firmalarla partner olmaya başlıyorsunuz. Bizim şu anda tedarikçilerimizin hepsi partnerlerimiz. Çünkü onların kullandıkları teknolojilerin hatta şu anda geliştirdikleri teknolojilerin gelin bizim ürünümüzde deneyelim dediğimiz birçok yenilik ve inovasyon var ürünün içerisinde. Bunun ürünün içerisine katılması, adapte edilmesi ar-ge dediğimiz bu süreçler kâğıt üstünde bizim fikrimizi nasıl hayata geçireceğimize dair bir planımız olduktan sonra bu ürünü üretip, ete kemiğe büründürüp ortaya koyduktan sonra ürünü sahada test edebiliyoruz. Çünkü mevcut teknolojiler bize artık bu imkânı veriyor ve şu anda dünyada birçok firma da testini birebir müşterilerinin tesislerinde, firmalarında kullanarak yapıyor. En doğru veriyi de onlar veriyorlar. Laboratuvar şartlarında limitleriniz belli, ona göre birtakım testler yapıyorsunuz. Eğer kendi üretim ortamınızda birtakım ölçümler yapıyorsunuz, bu testlerin de imkanları tabi ki kısıtlı oluyor. Ama en iyi testi kullanıcı yapıyor. Çünkü orada bütün şartlar deneniyor ve ürünün o şartlardaki tepkisini görebiliyorsunuz. Eğer bu verileri alıp değerlendirebilecek bir alt yapı kurarsanız, sattığınız her ürün bir ar-ge ürünüdür. Bizim şu anki teknolojimiz buna müsait. Ürünümüzle ilgili her bir veriyi on-line izliyoruz ve bu dijital veri değil, analog veri. Yani oransal veri olarak izliyoruz, anlık olarak izliyoruz. Bu veriyi 13 aylık geçmişi üzerinden on-line olarak anlık görebiliyoruz. Daha eski veriyi serverımıza kaydedip, oradan çıkartıp analiz edebiliyoruz. Dolayısıyla bir ürünümüzü kâğıt üzerinde bir ürün teklifi, seçim çıktısı, seçim değerlerini veriyoruz. Diyorsunuz ki ben şunu yapmak istiyorum; havayı alacağım 35o’den 22o’ye kadar soğutacağım ve bunun için kompresör kullanmadan yapacağım. Bizim HybriCool ürünümüzün hikayesi aslında bu. Bir şeyi taahhüt ediyorum ben, taahhüt ettiğim şey gerçekten böyle mi çalıyor? Türkiye’de bu konuda farkındalık oluşmaya başladı yavaş yavaş. Güzel gelişmeler de var ama hala çok eksiklerimiz var. Ama ben ürünümle zaten taahhüt ettiğimi müşterime cep telefonundan dahi gösterebiliyorum. Varsa benim bir eksiğim bu sistemle ben de görüyorum, müşteri de görüyor. Dolayısıyla bu alt yapıyı kurduğunuz zaman çok büyük maliyette ar-ge yatırımları yapmanıza gerek yok. İlla ki ar-ge yapmaya ihtiyacımız var ama bütün saha sizin için ar-ge ve bunu birçok şirket yıllardır yapıyor. İşte farlı düşünmek, akılcı düşünmek dediğim de bu. Biz de bu akılcı yöntemlerle ürünümüz üzerinde ar-ge yapıyoruz.

 

İlk ürünümüzde, sağ olsun Birleşim Mühendislik Firması- İbrahim Biner Bey kendi binalarında kullanmak için ilk siparişi verdi. Ama tek bir koşulumuz vardı; bu bizim test için yapacağımız bir ürün, ilk sizin binanızda kullanacağız, bu üründe herhangi bir aksaklık, eksiklik da olsa biz de göreceğiz, siz de göreceksiniz. Ham sizin işiniz görülmüş olacak hem bizim işimiz görülmüş olacak. Sağ olsunlar bunu da kabul ettiler ve hem test ürünümüz hem referansımız hem de orada aktif olarak kullanılan bir ürün. Dolayısıyla bizim ar-gemiz de bu. O ürünü yapmak için de biz bir yatırım yapıyoruz, aslında o ürünün kendisi bir ar-ge. Yani biz böyle bir yaklaşımla ilerliyoruz.

 

"HEDEFİMİZ GLOBAL BİR FİRMA OLMAK"

 

Aiolos Air’ın uzun vadedeki hedefi nedir?

 

Aslında ilk günden beri uzun vadeli hedefimiz uluslararası bir firma olmak. Bu doğrultuda Türkiye’deki şirketimizi kurduk, Almanya’daki şirketimiz de kuruluş aşamasında. Uzak doğu Asya’da Aiolos Asya Pasifik olarak partnerimiz mevcut olan şirketin ismini değiştiriyor. Doğu Avrupa’da Aiolos  Eastern Europe olarak şu anda web sitesi hazırlanıyor ve şirketin ismi değiştiriliyor. Dolayısıyla uluslararası bir network olarak, uluslararası bir şirket olarak konumlanmak ve Türkiye’de de tabi ki başarılı olmak zorundayız ama biz dünya ölçeğinde bir networkte bu işi başarmak için yola çıktık ve bütün yapılanmamızı da buna göre yapıyoruz. Bunun en basit göstergesi web sitemizi hazırladık, daha Türkçe ’si hazır değil, İngilizcesini hazırladık. İngilizcesinin üzerinden Almancası bir taraftan tercümeleri yapılıyor, bir taraftan Türkçe tercümeleri yapılıyor, bir taraftan Polischçe tercümeleri yapılıyor. Dolayısıyla ilk kuruluştan itibaren bu şekilde yola çıktık. Yani hedefimiz global bir firma olmak.

 

"HİKÂYE OLMAYINCA KİMSE ARKANIZDAN GELMİYOR"

 

Şimdi de bir hikâyesi olduğunu bildiğimiz firma isminize gelmek istiyorum. Bize bu hikâyeyi anlatır mısınız?

 

Firmamızın ismi de logosu da çok üzerine vakit harcadığımız konular oldu. Firmamızın adı için binlerce isim içerisinden arayışlarımız oldu. En sonunda ortaklarımızdan birinin eşi Almanya’da psikiyatri doktoru ve bu renkleri dâhil o seçti. Mavi renk güven veriyormuş, su rengi dinginlik veriyor, su ile ilişik yaratıyor. Bunlar bile çok önemli bir markayı oluştururken. Dolayısıyla Aiolos’un isim annesi de o arkadaşımız oldu. Yunan mitolojisine de meraklı. Aiolos rüzgârlara hükmeden tanrı demek. Dört tane rüzgâr tanrısı var, onların üzerinde konumlanmış, onlara da hükmeden bir tanrıymış yunan mitolojisinde. Bizim de çok hoşumuza gitti. Araştırdık, bu isim bizim sektörümüzde alınmamış, tescil edilmemiş ve Türkiye’de çok da bilinmiyor. Biz de bu ismi tercih ettik ve tescillettik ismimizi de. Aslında ismin de bir hikâyesi olmalı. Bu sözüm sektöre yeni giriş yapacak herkese; aslında bir hikâyeniz olmadan yola çıkmayın. Hikâye olmayınca kimse arkanızdan gelmiyor. Biz de dolayısıyla her şeyde bir hikâyemiz olsun istiyoruz. Logomuz için kırka yakın logo görseli çalıştık. En sonunda 23 yaşında bir arkadaşımıza ‘’seni özgür bırakıyorum’’ dedim ama hayalimi de anlattım. O da bu hayalimi gerçeğe çevirdi. Yani logomuz da %100 özgün bir logo. Hatta oluşum hikâyesini de sunumlarımda kullanıyorum. 

 

"BU GÜN YAPTIKLARIMIZ GELECEKTE BİZE FAYDA SAĞLAYACAK"

 

Sektörümüzün şu anda içinde bulunduğu konum ile alakalı ne düşünüyorsunuz? Önümüzdeki dönem için ön görünüz nedir?

 

Öncelikle biz başarılı bir sektörüz ve bunu yabana atmamak lazım. Ama üretimde başarılı bir sektörüz, markada başarılı değiliz. Baktığınızda markaların hepsi yabancı şirketler tarafından alınmış ki %100 destekliyorum. Çünkü birikimle, teknolojiyle geliyorlar ve sektörümüzü de geliştiriyorlar. Ama Türkiye’den çıkan bir marka olamadı. Sektörün bu eksikliği var. Ama dediğim gibi üretimde başarılı olmuşuz. Bizim üretim kalitemiz mütevazı olmaya gerek yok Dünyadaki bütün ülkelerle yarışabilecek daha iyi olabilecek bir üretim kalitemiz var. Ama üretimden yaratılan katma değer artık eskisi gibi değil. Şu anda bu Avrupa ülkelerinde % 10 seviyelerine inmiş durumda. Geri kalan %90’lık katma değer artık üretimde değil; satışta, pazarlamada, inovasyonda, ar-ge’de, teknolojide, bilgide. Dolayısıyla bu %90’lık katma değerden de bizim sektörümüzün pay almaya başlaması lazım.

 

Artık bizim bazı şeyleri farklı düşünmeye başlamamız lazım. Şirketlerimizde de bunları yapmamız lazım. Dolayısıyla bizim sektörümüzde bunu yapmıyoruz ama çok büyük bir potansiyel var. Kafamızı kumdan çıkartıp bu potansiyele bakmamız lazım, bundan faydalanmamız lazım. Bunları yaptığımız zaman işte sektörümüz çok daha büyük katma değerler yaratan bir sektör haline gelir ve bundan da hepimiz faydalanırız. Şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik şartları kimler aşıyor; az da olsa bu inovasyonları yapan veya pazarlamada alt yapısını oluşturmuş, yurt dışında networkünü kurmuş olan firmalarımız çok daha rahat olarak bu dönemi geçiriyor. Bunu yapmamış olanlar maalesef sıkıntılı süreçler yaşıyorlar.

 

Ben kişisel olarak da bu konuda her ortamda, her platformda bir farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Biz artık sektör olarak bu karlılıklarla yaşayamaz hale geldik. Farklı şeyler yapmadığımız sürece, %90’lık katma değerden pay almadığımız sürece de sıkıntılarımız devam edecek. Buradan çıkışımız da belli, yapmamız gerekenler de belli ama bunlar bir günde olmuyor. Yani bu gün başlarsak, en az 3-5 sene zaman alır. Bu sebeple daha ertelemeden, bu gün başlamamız lazım. Yani bu gün yaptıklarımız gelecekte bize fayda sağlayacak.

 

Haberleri paylaşmak ister misiniz ?

-